11 Şubat 2015 Çarşamba

Bir Yorum..

Yukarıdaki yazıda (İngilizler, Hindistanda... diye başlayan paragrafda) geçen "maalesef" kelimesi üzerine yapılan yorum: 
(Not: Yazıda katılmadığımız diğer hususlar konumuz dışı olduğu için, onlara değinilmemiştir.)

Değerli Yazar dostumuz mütefekkir Bahaeddin Sağlam Bey, Risale-i Nurlara muhalif olduğu bilinen ve muhalefetini bir ilim adamına yakışmayan üslupla dile getiren maruf İlahiyatçıyı eleştirirken, kendisi de Bediüzzaman’a haksız bir teessüfte bulunmaktadır.


Şöyle ki; Yazıda, “İngilizler, Hindistan’da Müslümanları Hıristiyanlaştırmaya çalışınca, Rahmetullah-ı Hindi, Kitab-ı Mukaddesin muharref olduğuna dair İzharul-Hak isminde bir kitap yazdı... Maalesef Said Nursi de İzharul-Hakka dayanarak Risalelerinde Kitab-ı Mukaddesin muharref olduğunu söylüyor.” şeklinde gayr-i ilmî bir beyanda bulunmaktadır.

Evet, Risalelerde bu meselenin geçtiği 19. Mektupta (Onaltıncı İşaret, Birinci Kısım, İkinci hüccet)  gerçi doğrudan İzhar-Hak adlı eserin ismi geçmiyor ama müellifine atıf yapılarak aynen;

"Tevrat, İncil ve Zebur'un ibareleri, Kur'ân gibi i'câzları olmadığından, hem mütemadiyen tercüme tercüme üstüne olduğundan, pek çok yabanî kelimeler, içlerine karıştı. Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış tevilleri, onların âyetleriyle iltibas edildi. Hem bazı nâdanların ve bazı ehl-i garazın tahrifatı da ilâve edildi. Şu surette, o kitaplarda tahrifat, tağyirat çoğaldı. Hattâ, Şeyh Rahmetullah-i Hindî (allâme-i meşhur), kütüb-ü sabıkanın binler yerde tahrifatını, keşişlerine ve Yahudi ve Nasârâ ulemasına ispat ederek iskât etmiş." şeklinde beyanda bulunmaktadır.

Okuduğunu anlayan ve birazcık dinler tarihi bilgisi olan herkes, Bediüzzamanın Kitab-ı Mukaddesin tahrifatına dair meseledeki tespitinde hiç bir yanlışlık olmadığını, tersine tam da gerçeği ifade ettiğini görür.
Bu tahrifat, Yeni Ahit denilen İncil’de daha fazladır. Çünkü Matta, Markos, Luka ve Yuhanna adında dört farklı kişi tarafından kaleme alınmış olan dört farklı İncil söz konusudur. Daha sağlam olduğu söylenen Barnabas İncili ise sır dolu bir şekilde gözlerden uzak tutulmaktadır.

Bilindiği gibi İncil, İsa Aleyhisselamın ana dili olan Aramice’den, önce eski Yunancaya, sonra Lȃtin dillerine ve oradan diğer dillere tercüme edilmiştir. Yani bugünkü metinler dilden dile yapılan en az dördüncü (belki de on dördüncü) tercümelerdir.
Eski Ahit denilen Tevrat’a gelince İbranice aslından ikinci Asırda Yunancaya, oradan Lȃtin dillerine ve oradan diğer dillere tercüme edilen Tevrat’ın orijinal metninin, efsaneye göre Kudüs’te, Kutsal Ahit Sandığında saklanmakta olduğu rivayeti ise tam bir muammadır.

Peki, Bediüzzaman ne diyor: “Mütemadiyen tercüme tercüme üstüne yapılmış”; “Pek çok yabanî (asıl metinde olmayan yabancı) kelimeler, içlerine karıştı.”; “Hem müfessirlerin sözleri ve yanlış tevilleri, onların âyetleriyle iltibas edildi (karıştırıldı).”; “Hem bazı nâdanların ve bazı ehl-i garazın (yani kısaca bazı kötü kişilerin) tahrifatı da ilâve edildi.” ve “Şu surette, o kitaplarda tahrifat, tağyirat (bozma, başkalaştırma) çoğaldı.” diyor.

Şimdi insaf sahiplerine sormak isterim. Bu tespitlerin hangisinde bir isabetsizlik vardır ki “maalesef” diyebiliyoruz. Buradan şunu anlıyoruz; demek ki bir meseleyi idrak için kırk yıl  meşguliyet yetmiyormuş.. İnsaf da gerekliymiş..
Esasen bu tahrifat meselesi birçok akademik çalışmaya konu olmuştur. Arzu edenler aşağıdaki adresten bu yönde yapılan kapsamlı bir çalışmaya ulaşabilirler.

Netice itibariyle Bediüzzaman o meselede yanlış bir şey söylemiyor ki maalesef hitabına maruz kalsın. Yanlış anlaşılmasın, “Bediüzzaman eleştirilemez” gibi bir iddia sahibi değilim. Elbette eleştirilebilir ve ilmen eleştirilmelidir de. Fakat yapılacak eleştirinin haklı ve ilmî dayanağı olmalı. Afakî ve haksız olmamalıdır.

Hiç yorum yok: