15 Nisan 2015 Çarşamba

Türkiye’den Arizona’ya

ARİZONA-Tuscon Şehrinde, University of Arizona'da kaktüs manzarası

ABD’nin elli eyaletinden biri olan Arizona neresidir diye, merak edenler için önce bir not düşelim: Güneybatı bölgesinde, Meksika’ya sınır, yüzölçümü Türkiye’nin üçte birinden biraz fazla, nüfusu ise onda birinden daha az. 

Türkiye’ye olan uzaklığına gelince; havayolu ile İstanbul’dan New York’a 10,5 saat, New York’tan eyalet merkezine yaklaşık 4 saat olmak üzere 14-15 saatlik bir mesafede. 
Genellikle çöl ikliminde olmasına rağmen, bitki örtüsü, bizim ormansız İç Anadolu bozkırlarından daha zengin durumda. Saksıda gördüğümüz kaktüs çeşitlerinin, orada telefon direği boyunda ağaca dönüştüğü bir ekoloji ve enteresan bir coğrafya. Sulama yapıldığı takdirde, mısırdan pamuğa her ürünün yetişebileceği bir toprak yapısına sahip. 

Bir fikir vermesi bakımından, geçmişte çalıştığımız bir proje vesilesi ile iki ay kadar bulunduğumuz bu eyaletin Tuscon şehrindeki Arizona Üniversitesi kampusünün etrafında, oldukça yaşlı zeytin ağaçlarının olgunlaşmış meyvelerinin Aralık ayında yerlere döküldüğüne şahit olmuştum.
Tuscon'da zeytin ağaçları

Bu arada, şehrin içinde yerleşik Üniversitenin çok yakınında bir Cami ve o tarihlerde (1997) şehirde üç bin kişi civarında gayet şuurlu bir Müslüman toplumun bulunduğunu da ifade etmeden geçmeyelim.  < http://www.ictucson.org/ >

Geçmişte, Kızılderililerin yoğun olarak yaşadığı eyalette arazi gezilerinde “... Indian Reservation” yazılı, yerlilere ayrılmış alanları gösteren tabelaları sıklıkla görmek mümkündür.
İşte bu yerlilerle ilgili olarak, önceki hafta gazetelerde, bir Başbakan Yardımcısının beyanatını konu edinen bir haber dikkatimizi çekti. “Türkiye'den ABD'li yerlilere yardım” başlıklı haberde, Tarih boyunca topraklarından sürülen Kızılderililer yaşam savaşı verdikleri Arizona'da Türkiye'nin yardımıyla içme suyuna kavuşacağı” bilgisine yer veriliyordu.  

Haberin devamında, özetle: Bugüne kadar çeşitli kuruluşlardan yardım alan Türkiye’nin, tarihinde ilk defa dünyanın en gelişmiş ülkelerinin başında gelen ABD'de, halka yardım eli uzatır hale geldiği; bu kapsamda, Arizona’da yaşayan yerlilere içme suyu sağlanması konusunda ABD'li yetkililerle anlaştıkları” şeklinde bir açıklama bulunuyordu.

Başbakan Yardımcısının TİKA adlı kuruluşun yapacağı bir çalışma vesilesiyle böyle bir beyanat verdiği anlaşılıyor. TİKA (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı); Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından 1992 yılında, Türk Cumhuriyetleri’nin yeniden yapılanma ve kalkınma ihtiyaçlarına cevap vermek amacıyla, Dışişleri Bakanlığı'na bağlı uluslararası teknik yardım teşkilatı olarak kurulmuştu. 

Başlangıçta belli bir bölgeye yönelik çalışmalar yapılırken; giderek çalışma alanı genişletilerek, beş kıtada yüz’ün üzerinde ülkeye yaygınlaştırılmış ve Kuruluşun adı “Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı” olarak değiştirilmiştir. < http://www.tika.gov.tr/ >

Bu arada, Türkiye'nin TİKA aracılığıyla yaptığı kalkınma yardımlarının 2002'de 83 milyon dolar iken, 2012 yılında 2 milyar 530 milyon dolara ulaştığını ve 2014 bütçe teklifinin de 99.8 milyon dolar olduğunu, söz konusu Kurumun övgüye değer birçok işlere imza attığını, tarımdan sağlık hizmetlerine kadar çok değişik alanlarda yararlı hizmetler yürüttüğünü öğreniyoruz.

Aynı haberde, Sayın Başbakan yardımcısının; “...Atatürk'e ait ne eser varsa onları da iyileştirdik. Selanik'le ilgili, Kocacık'taki evle, Manastır'daki okulla ilgili adımları atan bizim hükümetimiz oldu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e de devletimizin önceki yöneticilerine ve onların eserlerine de biz sahip çıkıyoruz. Ne yazık ki bunların istismarcıları, tüccarları da aleyhimizde konuşmaya devam ediyor...” şeklinde bir övünme ve yakınmasına da yer veriliyordu. Anlaşılan, Demokrat Parti’nin değil öyle ufak tefek onarımlarla, koskoca Anıtkabir’i yaptırmakla dahi Kemalistlerin gözüne giremediği gerçeği göz ardı edilmişti.

Neyse, eski milli görüşçü dostlarımızın; kimilerine göre takiye amaçlı,  kimilerine göre içtenlikle sahip çıktıkları M. Kemal konusunu geçerek, TİKA eliyle yapılan hizmetlerin genel olarak iyi şeyler olduğunu söyleyelim.

Millet ve memleket hayrına yapılan her işi, şahsen takdir eden bir anlayışa sahip olmamıza rağmen, normal olmayan ve içimize sinmeyen husus; haberin aşırı abartılı olmasıdır. 

Açıkçası, Sayın Başbakan Yardımcısı’nın ifadesi ile Türkiye o hale gelmiş, öyle bir kalkınmış ki, bırakınız dışarıdan yardım almayı, Dünyanın en gelişmiş ülkesinin halkına bile yardım elini uzatır hale gelmiştir. Süper güce sahip bir devletin yurttaşı oldukları halde, Arizona steplerinde 21.yüzyılda hȃlȃ içme suyuna muhtaç durumda olan Kızılderililer, ancak Türkiye’nin yardımı ile suya kavuşacaklar.

Şayet, Sayın Başbakan Yardımcısı, bu beyanatı verirken; “Türkiye, TİKA vasıtasıyla, şu dost veya fakir ülkelere şu yardımları yapıyor; bu arada Türkiye’nin tanıtımı amacıyla da, ABD’de şöyle bir proje uyguluyor” söylemiş olsaydı, tebrik etmekten başka söyleyecek bir sözümüz olmazdı.
Lȃkin, " Türkiye’nin, tarihinde ilk defa dünyanın en gelişmiş ülkelerinin başında gelen ABD'de, halka yardım eli uzatır hale geldiği " ilȃn edilince; ister istemez, gerçek durumun ne olduğuna bakmak ihtiyacı doğuyor.  
 ***
ABD, 50 eyaletin birleşmesinden oluşan, Türkiye’nin 11 kat arazi varlığına ve 4 kat nüfusuna sahip; kişi başına düşen milli geliri, 47 bin Dolarla Türkiye’den 4,5 kat daha fazla olan bir ülke. (Türkiye’nin 2012 yılındaki kişi başına düşen milli geliri 10.500 dolar olup, 2023 hedefi 25 bin dolar öngörülmektedir.)

Zikredilen haberde, söz konusu proje hakkında herhangi bir teknik bilgi verilmiyor. Finansal boyutundan da bahsedilmiyor. Ancak, 2014 yılı bütçe teklifinde genel bütçeden 99.8 milyon TL, yaklaşık 50 milyon dolar bir kaynak ayrıldığı; bunun 39 milyon TL’lik bölümünün Orta Asya, Balkanlar ve civarı ülkeler için harcanacağı ve TİKA’nın 120 ülkede faaliyet gösterdiği dikkate alınırsa; ileri sürülen projenin mali boyutunun en fazla bir kaç milyon dolarlık sembolik bir rakam olduğunu tahmin etmek zor olmaz.

Amerika için sadaka niteliğinde olan birkaç milyon dolarlık bir içme suyu projesi için, Türkiye artık Amerikan halkına yardım elini uzatır duruma gelmiştir, iddiasında bulunmak ne derece doğrudur?

Siyasî propaganda herhalde böyle bir şeydir. Tıpkı “IMF’ye kredi açacak duruma geldik” iddiasında olduğu gibi. Evet, gerçekte; IMF (Uluslararası Para Fonu), 450 milyar dolar civarında bir kredi fonu oluşturmak için üye ülkelerden bu fona katılmalarını istemiş; otuz’un üzerinde ülke, değişik miktarlarda kredi taahhüdünde bulunmuştur. Bunların içinde Japonya 60 milyar dolar, bazı AB ülkeleri 30- 40 milyar dolar, hatta ekonomik krizde olan Güney Kıbrıs dahi 600 milyon dolar taahhütte bulunurken, Türkiye de kendi çapında 5 milyar dolarlık bir taahhütte bulunmuştur. Yani, Türkiye’nin durup dururken, tek başına IMF’ye borç vermesi söz konusu değildir.

Türkiye IMF’ye olan borcunu sıfırlamıştır, bu doğru, fakat bu borç Türkiye’nin diğer dış borçları yanında küçük bir rakamdı. Resmî kayıtlara göre, 2002 yılında,  kamu dış borç stoku 64.5 milyar dolar iken 2013 yılında 103.3 milyar dolara çıkmış; Özel sektör borcu da dahil edildiğinde, toplam ülke borcu 2002’de 129.5 milyar dolardan 2013 yılında 350 milyar dolara yükselmiştir.

Diğer taraftan; iç borçları da hesaba kattığımızda ve bu borçlardan kamunun elindeki net varlıkları çıktığımızda; 2002 yılında 215.6 milyar TL olan kamu net borcu 2013 yılı II. çeyreğinde 217.5 milyar TL olarak görülmektedir. Aradan geçen 11 yılda yapılan 50 milyar TL civarındaki özelleştirme gelirlerine ve Merkez Bankası döviz stoklarındaki artışa rağmen, toplam kamu net borcunda bir azalma olmamıştır. 2002’de 43 milyar dolar olan özel sektör dış borcu ise günümüzde 240 milyar dolara yükselmiştir. Bu rakamlar, Hazine Müşteşarlığı’nın ve Merkez Bankası’nın resmî web sitelerinde görülebilir. 

Olumlu bir nokta yok mu sorulursa; 2002 yılında Türkiye’nin brüt dış borç stokunun, GSYH’ya (gayrı safi yıllık hasılaya) oranı % 56.2 iken 2013 yılında bu oran 41.4’e düşmüştür. Türkiye, borçlarını daha rahat döndürebilir hale gelmiştir.
Bütçe açısından ise; 404 milyar TL olan 2013 yılı bütçesinde, gelirler 370 milyar TL olarak öngörülmüş, 34 milyar TL açığın iç borçlanma ile karşılanması ve ayrıca yıl içinde 53 milyar TL iç borç faizi ödeneceği planlanmıştı. Yıl sonunda gerçekleşme durumu açıklanacaktır.

2001 krizinin üzerinden 12 yıl geçmiş olmasına, alınan tüm ekonomik tedbirlere, yapılan özelleştirmelere ve ağır vergilere rağmen; Türkiye’nin halen iç ve dış borç yükünden ve faiz batağından kurtulamadığı görülmektedir. Son 11 yıllık sürede toplam 400 milyar TL civarında bir faiz ödenmiştir.

Ekonomi ile ilgili bir başka gösterge; Türk Lirasının Dolar karşısında değer kaybıdır. Şöyle ki, Merkez Bankasınca açıklanan çapraz kurlara baktığımızda; 2003 yılında, 1 ABD doları 1.38 TL iken, 2013 yılında 1.98 TL olmuştur. Yani 10 yıl içinde TL, Dolar karşısında yaklaşık %44 değer yitirmiştir.
Peki, TL değer yitirirken, diğer ülke paralarında durum ne olmuştur: Birçok ülke parasının Dolar karşısında, TL’nin tersine değer kazanmış olduğunu görüyoruz. Diğer bir ifade ile ABD Doları, dünya genelinde değer yitirirken Türkiye’de değer kazanmıştır.

Mesela; 2003- 2013 yılları mukayesesinde; 1 ABD doları 108.49 Japon Yeni iken, 97.79’a düşmüştür. Bu oran; Avrupa Birliği parası EURO da 0.85’den 0.74’e; Avustralya Dolarında 1.45 den 1.06’ya; İsviçre Frangında 1.31’den 0.91’e; Kanada Dolarında 1.33’den 1.04’e düşmüştür.
Aynı zaman diliminde;   Suudi Arabistan Riyali, dolar karşısında değerini korumuş; İngiliz Sterlininde ise sadece %4 gibi bir değer kaybı olmuştur.

Diğer taraftan, çok övünülen ihracattaki artış, ithalattaki artış göz ardı edilerek verilmektedir. İhracatın, ithalatı karşılama oranı % 60 sevilerinde olup, yükse seviyede cari açık devam etmektedir. 
Bu arada, Ekonomi Bakanlığının kayıtlarından, 2012 yılında Türkiye’nin dünya mal ihracatındaki payının % 0,83; hizmet ihracatında ise %0,97 düzeyinde olduğunu öğreniyoruz. Aynı yıl işsizlik oranı %9 kalkınma hızı %2,2 olarak gerçekleşmiştir ki, bu tablo pek de övünülecek bir durumu yansıtmamaktadır. < http://www.ekonomi.gov.tr/

Netice itibariyle: Türkiye ekonomisi, keşke o seviyeye gelmiş olsaydı ama maalesef, bütçe açığı hȃlȃ borçlanma yolu ile kapatılmaktadır. Nerede kaldı ki, ABD halkına yardım edecek durumda olsun. Bu vaziyette, sembolik bir çalışmayı abartarak, olduğundan fazla bir şekilde kamuoyuna ilȃn etmek doğru değildir.

Ayrıca, bu haberi gören ve halen Suriye sınırında koruma görevi üstlenen ABD’nin Patriot füze bataryasının askerleri; “madem o kadar zenginsiniz, bize neden ihtiyaç duydunuz” diye sormazlar mı?


Meselenin bir başka yönü ise; ülke içinde henüz yeterince yolu, suyu ve elektriği olmayan, alt yapı eksikliği bulunan birçok yerleşim yeri dururken ve ayrıca yüksek seviyede işsizlik varken, sınırlı olan kaynakların yurt dışına harcanması ne derece doğrudur. Ayrıca tartışılması gerekir.

Not: Bu yazı 22 Ekim 2013 tarihinde yayımlanmıştır.