“Put/Pot kırdım” meselesi
üzerine bir tahlil:
Risale-i Nur Külliyatı, (Arapça birkaç eser dışında) Osmanlı Türkçesi ile telif edildiğinden ve bazı kelimelerin eski alfabedeki yazılışlarının benzer olması sebebiyle, eserlerin yeni yazıya aktarılmasında az da olsa bazı problemlerin ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. Put/Pot kelimelerinde olduğu gibi..
Emirdağ-I Lȃhikasında geçen bir bahiste yer alan ve “pot kırdım” veya “put kırdım” şeklinde okunması mümkün olan bir ibare üzerinde gereksiz bir tartışma sürüp gitmektedir.
Öyle ki, aynı cemaatin bağlıları ve aynı eserleri okuyan taraflar, birbirlerini Kemalistlikle, eserleri tahrif etmekle veya anlamamakla suçlamaktadırlar.
Hattȃ, Risalelerin basım-yayımını kontrol görevi verilen Diyanet dahi bu tartışmadan payını almış; bazı medya organlarında, “Diyanet pot kırdı” şeklinde Risaleleri tahrif etmekle suçlanırken, kimileri de Diyanetin doğru yaptığını ifade ederek savunmuştur.
Taraflar, söz konusu kelimelerin lügatlerde ve Osmanlıca eserlerdeki yazılış şekillerinden örnekler vererek tezlerini ispat etmeye çalışmışlar, fakat görüldüğü kadarıyla muarızlarını ikna edememişlerdir.
Tartışma konusu put/pot kelimesinin hangi manȃda kullanıldığını anlamak için hem bu ifadenin geçtiği metnin ve hem de hadisenin cereyan ettiği zamanın iyi tahlili gerekir..
Esasen, Risale-i Nur camiasında bu gibi tartışmaların temel nedeni, söz konusu eserlerin bugüne kadar ilmî tahlilinin yapılmamış/yapılamamış olmasıdır.
Esasen, Risale-i Nur camiasında bu gibi tartışmaların temel nedeni, söz konusu eserlerin bugüne kadar ilmî tahlilinin yapılmamış/yapılamamış olmasıdır.
Çoğu bağlılarınca, noktası virgülüne kadar ilham ve vehbî olduğu kabul edilen eserler üzerinde her hangi bir eleştirel fikir serdedilmesi caiz görülmezken; eserlere muarız bazı İlahiyatçılarca da eserler, körü körüne ve biraz da edep dışı bir üslupla karalanmaya çalışılmaktadır.
Durum böyle olunca; objektif, ilmî bir değerlendirme yapma imkȃnı en azından bugün için görülmemektedir..
Durum böyle olunca; objektif, ilmî bir değerlendirme yapma imkȃnı en azından bugün için görülmemektedir..
Evet, Bediüzzaman Said Nursî’nin, Emirdağ Lȃhikası adlı eserinin birinci bölümünde yer alan bir mektupta, 1922 yılında Ankara'da TBMM binasında M. Kemal'in makam odasında geçen bir tartışmada sarf ettiği sözün, "put kırdım" veya "pot kırdım" şeklinde olduğuna dair bugünkü talebeleri arasında bir anlaşmazlık söz konusudur. Yazılıp çizilenlerden anlaşılan; bu tartışma, günümüzden otuz yıl öncesine kadar gitmektedir..
Aslı Osmanlıca alfabesi ile yazılmış olan Emirdağ Lȃhikası yeni yazıya aktarılırken; put ve pot kelimelerinin eski alfabede yazılış benzerliği sebebiyle, kimilerince "pot" şeklinde, kimilerince de "put" şeklinde okunmuştur.
Meselȃ, ömrünü Risalelerin neşrinde geçirmiş merhum Said Özdemir, (Abdulkadir Badıllı ve Ahmet Aytemur gibi) bu kelimeyi "pot" şeklinde okumuştur.
Bakınız:
http://www.nur.gen.tr/tr.html
Yeni Asya Neşriyat ve bazı yayınevleri ise bu kelimenin pot değil "put" şeklinde olduğunu kabul etmektedirler.
Bakınız:
http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/emirdaglahikasi/#422/z
http://www.erisale.com/#content.tr.10.313
http://www.nur.gen.tr/tr.html
Yeni Asya Neşriyat ve bazı yayınevleri ise bu kelimenin pot değil "put" şeklinde olduğunu kabul etmektedirler.
Bakınız:
http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/emirdaglahikasi/#422/z
http://www.erisale.com/#content.tr.10.313
“Put/pot kırmak” örneğinden hareketle Risaleleri doğru anlama
metodu
Bir sözü doğru olarak anlamak için:
Kim tarafından,
kime karşı, ne zaman, nerede, ne sebeple, ne maksatla ve hangi bağlamda söylendiğine
bakmak gerekir.
Bu çerçevede meseleye baktığımızda; söz konusu kelime metinde şu şekilde geçmektedir;
(...Salisen: Bu mektup münasebetiyle dünkü gün yanıma gelen mühim bir resmi memura böyle söyledim ki: Eski Said in sergüzeşte-i hayatından harika üç vakıa, şimdi tahakkuk etmiş ki, ileride çıkacak Risale-i Nur'un kerameti imiş. Şöyle ki: (...)
(...Salisen: Bu mektup münasebetiyle dünkü gün yanıma gelen mühim bir resmi memura böyle söyledim ki: Eski Said in sergüzeşte-i hayatından harika üç vakıa, şimdi tahakkuk etmiş ki, ileride çıkacak Risale-i Nur'un kerameti imiş. Şöyle ki: (...)
- Hem Ankara da, divan-ı riyasetinde pek çok mebuslar varken Mustafa Kemal şiddetli bir hiddetle divan-ı riyasetine girip, bana karşı bağırarak: "Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin, namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilaf verdin." Ben de onun hiddetine karşı dedim: "Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur." Dehşetli bir put/pot kırdım.
Hazır mebus dostlarım telaş ettikleri ve herhalde beni ezeceklerini tahmin ettikleri sırada, bana karşı bir nevi tarziye verip o mecliste hiddetini geri alması, adeta dehşetli bir kuvveti ve hakikati hissedip geri çekilmesi, ikinci gün hususi riyaset odasında, Hücumat-ı Sitte nin Birinci Desise içinde bulunan "Mesela, Ayasofya Camii ehl-i fazl ve kemalden, ila ahir..." cümlesinden başlayan, ta İkinci Desiseye kadar, bir saat tamamen ona söyledim.)
Hadisenin yaşandığı tarih: 1922 sonu veya 1923 yılı başları.
Hadisenin (Emirdağ-I Lahikasında) anlatıldığı tarih:
1944 ortaları ilȃ 1947 sonları
arasındaki bir tarih.
Lügatlarda, bir kelimenin birçok manaları bulunur. Bir metin
içinde yer alan kelimenin hangi manada kullanıldığı ancak o metnin muhtevası
ile anlaşılır.
Şahsî kanaatim; o sözün söylendiği tarih itibariyle, "put kırdım" değil "pot
kırdım" şeklinde olduğu yönündedir.
Çünkü;
1- Kendilerini hizmete adamış ve isimleri hiçbir zaman
Kemalistlikle yan yana gelemeyecek olan; Muhterem Said Özdemir ve Ahmet Aytemur ile Abdulkadir Badıllı'nın* o kelimeyi "pot" olarak okudukları
bilinmektedir. Nitekim Said Özdemir'in bastırdığı eserlerde kelime
"pot" şeklindedir.
* Mufassal Tarihçe-i Hayat cilt-1 s.557 A.Badıllı
2- Tarihî hadiseleri, cereyan etmiş oldukları kendi şartları içinde
değerlendirmek gerekir.
Söz konusu tartışma: Meclis Başkanlığı makamında ve bir çok vekil
önünde cereyan etmektedir. Muhatap, Başkumandan ve aynı zamanda Meclisin (ve
yeni kurulmakta olan devletin) Başkanıdır. O makamda olan birinin, hem de
vekillerin huzurunda, namaz kılmayanın hain olduğu şeklinde bir hükümle
tariz edilmesi, herhalde makamın nezaketine münasip düşmemiş olacak ki; Üstad
Hz.leri, “dehşetli yani büyük bir pot kırdım“ diyor.
Devamında ise; Bu hadise üzerine, orada
bulunan dostlarının, kendisine zarar verileceğinden endişe ettikleri sırada, o
şahsın hiddetini geri alması ve ertesi gün hususi odasında ona, Hutuvat- ı
Sitte'den bir saat kadar okuduğunu beyan etmesi, açıkça gösteriyor ki; o
münakaşa ile irtibat kesilip atılmamış, diyalog sürdürülmüştür.
Şayet o mesele
“put kırdım“ şeklinde olsa idi, onunla irtibatın tamamen kesilip atılması icap
ederdi. Daha sonra, Medresetüzzehra için verilen Kanun teklifi de o irtibatın ve diyaloğun
devam ettiğini göstermektedir. Diyaloğa son verilmesi bir anlamda köprülerin
atılması, o hadiseden daha sonradır. (Elbette namaza dair o mesele ve dine karşı
lakaydlıklar, Said Nursi'nin onlar hakkındaki kanaatinin değişmesinde etkili
olmuştur.)
Bu noktada; "Hayır! Said Nursi, baştan beri
onların durumunu ve gerçek niyetlerini biliyordu, şeklinde yapılacak bir
itirazı; söz konusu münakaşadan
önce M.K.'e göndermiş olduğu mektup (1) ve çok daha önce İnönü
Savaşları sebebiyle yazmış olduğu (2) takdir ifadeleri, reddeder.
Kanaatimce, Bediüzzamana "pot kırdım" ifadesini
yakıştıramayanlar, açık söylemek gerekirse, meseleye; "Mehdi, Süfyan'a
karşı pot kırar mı? açısından bakmaktadırlar. Oysa, oradaki pot kırdım sözü,
özür diledim anlamında değildir. O ifadeyi sanki, "özür diledim"
şeklinde algılamak hatadır, dili bilmemektir.
Üstelik, o an için Süfyan meselesi, henüz vuzuha kavuşmuş değildir.
Pot kırdım demek, yani "o makamda o sözün söylenmemesi
gerekirdi" demektir. Çünkü metin iyi okunursa, "onu sözlerimle
rencide ettiğim, gururunu kırdığım halde geri adım attı.." mealinde beyanın
olduğu görülür.. Put kırdım olsa idi, bu mana farklı olurdu..
Evet, o devir iyi incelenirse,
Bediüzzaman Said Nursi, Ankara Hükümetini daha doğrusu Ankara'dan idare edilen
Kuvayı Milliye hareketini bütün samimiyetiyle desteklemekte, aleyhte fetvaları
geçersiz saymaktadır.
Çünkü bir kısım Osmanlı subaylarının dinine ve ecdadına
nankörlük ve ihanet edeceklerini tahmin etmemiştir. Bunda şaşılacak bir şey
yoktur. O devrin şartları içinde bunu öngörmek mümkün değildir.
Fakat denilebilir ki, Ankara Hükümetini destekleyen alimlerin
içinde Bediüzzaman, meselenin ilk farkına varanlardandır. Zaten onlardan bir
kısmı bunu canı ile ödemiş, Bediüzzaman ise müspet manada bir mücadeleyi tercih
etmiş, menfi hareketleri doğru bulmamıştır.
3- “Dehşetli bir put/pot“ ibaresindeki dehşetli kelimesine
bakıp yanılgıya düşmemek lazım. Çünkü mektubun devamında aynı kelime; “adeta
dehşetli bir kuvveti ve hakikatı hissedip" ibaresi içinde de geçmektedir.
Dikkat edilirse her iki ibarede bu kelimenin "büyük" anlamında
kullanıldığı anlaşılır. Çünkü "dehşetli pot" olmayacağı gibi
“dehşetli kuvvet ve hakikat“ da olmaz.
4- Diğer taraftan, böyle cüz'i bir meselenin
polemik mevzuu edilip, farklı okuma sebebiyle insanların birbirlerini
Kemalistlikle-Tahrifatçılıkla itham etmesi üzücüdür. İttihad-ı İslȃm davasında
ve Hz. Mehdinin Şakirtleri olma iddiasında olan bir camianın, en basit bir
meseleyi efkar-ı umumiye önünde birbirlerini itham ederek tartışması makul değildir, haklı olan bile haksızdır, hiçbir
yararı da yoktur.
5- M.Kemal’in asıl hiddetlenme sebebinin, kendisine yazılan mektubun aynı
zamanda diğer bazı mebus ve askeri zevata da yazılmış olmasından kaynaklandığı
anlaşılıyor. Şöyle ki; söz konusu tartışmaya şahit olan; Birinci Grup
üyelerinden Ali
Sürûrî Efendi’nin ifadesine göre: (Aşağıdaki kısım Risale Tashih sitesinden alınmıştır.)
Bu şehadette yer alan Bediüzzamanın “Sizden başkalarına yazdığım doğru olmayabilir” ifadesi pot kırdım ihtimalini artırır.. “Put kırdım” demiş olsaydı bu şekilde bir tavzihde bulunmazdı..
Ayrıca, hadiseye şahit olan şahsın mezkür ifadesinden; orada "put kırdım" tarzında bir muhavere geçtiği hükmünü çıkarmak biraz zorlama olur..
6- Bediüzzaman Hz.lerinin,1935 yılında, Eskişehir hapsinde iken yazmış olduğu aşağıdaki beyanı, "put kırdım" şeklinde bir ifadeyi nakzeder;
"Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki eserimle mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim, gidişatları benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.. 'Bizimle beraber çalış' dediler. Dedim: 'Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle beraber çalışamaz. Fakat size de ilişmez.'
"Bundan on iki sene evvel Ankara reisleri, İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte namındaki eserimle mücahedatımı takdir edip, beni oraya istediler. Gittim, gidişatları benim ihtiyarlık hissiyatıma uygun gelmedi.. 'Bizimle beraber çalış' dediler. Dedim: 'Yeni Said öteki dünyaya çalışmak istiyor. Sizinle beraber çalışamaz. Fakat size de ilişmez.'
Evet ilişmedim ve ilişenlere değil iştirak, değil temayül, belki teessüf ettim. Çünki ân'anat-ı milliye-i İslâmiye lehinde istimal edilebilir acib bir dehay-ı askerîyi, an'ane aleyhine bir derece çevirmeye maalesef bir vesile oldu.
Evet, ben Ankara reislerinde, hususan Reis-i cumhurda muannid ve büyük deha hissettim. Ve dedim: Bu dehayı kuşkulandırmakla an'anat aleyhine çevirmek câiz değildir. Onun için ne kadar elimden gelmiş ise, dünyalarından çekildim, karışmadım..."
Şayet "put kırdım" şeklinde bir beyanda bulunmuş olsaydı yıllar sonra yukarıdaki gibi bir mülahazada bulunmazdı..
Şayet "put kırdım" şeklinde bir beyanda bulunmuş olsaydı yıllar sonra yukarıdaki gibi bir mülahazada bulunmazdı..
İlaveten; bu kelimenin "pot" olması Bediüzzamana bir nakise getirmez. Bu bir özeleştiridir. Karşısındakinden özür dilemek değildir. Tıpkı Müellif-i Muhteremin Kastamonu Lahikasında, Münazarat eseri ile ilgili olarak; “telifinden otuz sene sonra…" şeklinde başlayan beyanında olduğu gibi.. Eserlerdeki bu gibi beyanlar; Müellif-i Muhteremin tevazuunu ve özgüvenini gösterir. Aczini veya noksaniyetini değil..
Zaten bilmemiz gereken husus; Bediüzzamanın, "dehşetli
putu" namaza dair o münakaşa ile değil, telif ettiği eşsiz eserleri ile
kırmış olduğudur.
Put mu Pot mu tartışması sürerken;
Bu meseleye dair bir çok yazı yayımlandı:
Farklı görüşleri yansıtan bu yazılardan
başlıcaları aşağıdaki adreslerden görülebilir.
"En doğrusunu ancak Allah bilir"
"Pot kırdım" şeklinde okuyanlar:
"Put
kırdım" şeklinde okuyanlar:
(ÖNEMLİ NOT:
KANAATİMCE, NEŞRİYATTAN SORUMLU VE RİSALELERE
VAKIF OSMANLICA BİLEN ZEVATTAN OLUŞACAK BİR HEYET TARAFINDAN, İSTİŞARE İLE
HALLEDİLMESİ GEREKEN MESELENİN POLEMİK MEVZUU EDİLMESİ YANLIŞTIR. BU
TARTIŞMADAN RİSALE-İ NUR MESLEĞİNE BİR KATKI ÇIKMAZ. JÖNTÜRK'LERDEN BERİ
SÜREGELEN HARF INKILABI TARAFTARLARININ ELİNE KOZ VERMEKTEN BAŞKA..)
******************
******************
(1)
Bediüzzaman’ın “Duacınız Said-i Kürdi” imzasıyla 23 Kasım 1922’de
M. Kemal'e yazdığı, Cumhurbaşkanlığı arşivinde bulunan ve “Çok mühim bir mektup”
notu düşülerek saklanan tarihi mektubun günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş
hali.
İNNESSELATE KÂNET ALE’L-MÜ’MİNİNE KİTABEN MEVKUTA
“Şüphesiz namaz belli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.”
(Nisa Suresi , 103)
İslâm âleminin kahramanı Paşa Hazretleri’ne
Ey şanlı Gazi, yüce şahsiyetiniz hem başarılı ordunun hem de yüce
Meclis’in manevi kişiliğini temsil ediyor. Bu vesileyle kişilerin kusuru,
onların manevi kişiliğine ve temsilcisinin hesabına geçer. Dolayısıyla kişileri
ve temsilcileri doğru yola teşvik etmek, yönlendirmek en önemli görevinizdir.
İki cihanda mutluluk ve başarılarınızı can-ı gönülden dileyen bu fakirin, bir
meselede 10 sözünü, tavsiyesini, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.
(...)
23 Kasım 1922
Duacınız Said-i Kürdi
NOT: "TARİHÇE-İ HAYAT" ADLI ESERDE DE YER
ALAN BU ON MADDELİK BEYANNAME; HER NEDENSE, SADECE MEBUSLARA HİTABEN YAZILMIŞ
GİBİ AKSETİRİLMEKTEDİR. HALBUKİ, ÖNCE M.K.PAŞAYA HİTABEN BİR MEKTUP ŞEKLİNDE VE
BİLAHARE MEBUSANA BEYANNAME OLARAK KALEME ALINDIĞI ANLAŞILMAKTADIR. SÖZ KONUSU
MEKTUBU GİZLEMENİN BİR ANLAMI YOKTUR. ÇÜNKÜ BEDİÜZZAMAN, EN TEPEDEKİ KİŞİYİ
MUHATAP ALMAKLA, DOĞRU BİR İŞ YAPMIŞTIR, YANLIŞ DEĞİL.
(Mektubun tamamı aşağıdaki adresten okunabilir.)
(Mektubun tamamı aşağıdaki adresten okunabilir.)
Kaynak: 04 Ocak 2011 Tarihli Habertürk Gazetesi
***************************************
(2)
Merhum Abdulkadir BADILLI, Mufassal Tarihçe-i Hayat adölı eserin
I.cilt.495. sayfasında;
“KUVAY I MİLLİYEYİ DESTEKLEMESİ ESKİŞEHİR ZAFERİ ÜZERİNE” başlığı altında;
“Yine 1921 yılı Ekiminde te'lif edip, aynı sene içinde tabettirmiş
olduğu Lemaat eserinde; 21 Nisan 1921'de gerçekleşen İnönü zaferi üzerine
"İslâmiyet, insaniyyette te'min-i müsalemet ve i'lâ-i kelimetullah için
cihad ister. Cihad mertebe-i Şehadetin merdivenidir." başlıklı bölümde
şöyle der: (Bir kısmını alıyoruz.)
"Alem-i İslâm cihadı, zamanen ikiyüz senelik, mekânen ikiyüz
günlük tedâfü'î bir harp ve darb cephesi daima var idi.
En son siper ise, bu yeni senedir hem Eskişehir idi. Zalim kâfirin
en son taarruzu da bu cephede hemen kırıldı.
Bu harp, başka harbe benzemez, şu küçücük cephede muvakkat galebesi; hakiki
gaddar hasma zaferi te'min etmez, boşa gider inadı. (...)
(Hakiki gaddar hasımdan muradı Ingilizler'dir. A.B.)
İNÖNÜ'nün iki zaferi zahiren ger küçüktür, batınen pek büyüktü (Asar-ı
Bediiye S: 624)
Görüldüğ'ü üzere, Bediüzzaınan Hazretleri Anadolu cephesinde
Kuvay-ı Milliye mücahitleri’nin kazandığı İnönü zaferini bütün kalbiyle
kutluyor, alkışlıyor ve ona seviniyordu. Bu zaferi, İslâmın zaferlerinin
bir başlangıcı olarak kabul ediyor ve öyle niteliyordu.
Aynı zamanda keskin feraset ve velâyetiyle; artık İslâm ordusunun
bundan sonra tedafü'i vaziyetinden, taarruz durumuna geçeceğini kesin ihbar
ediyordu... Nitekim de öyle oldu.
(İNÖNÜ zaferinin unvanı, Ismet Inönü şeklinde anlaşılmasın...
Belki Eskişehir'in Inönü ilçesinde kahraman Müslüman mücahitlerin kazandığı
büyûk zaferin Ünvanıdır. A.B.)
Kaynak: Abdulkadir BADILLI- Mufassal Tarihçe-i Hayat I.Cilt S.495
NOT:
KONUMUZLA DOĞRUDAN İLGİLİ OLMAMAKLA BİRLİKTE, YUKARIDAKİ İKİ
BELGE;
TARİKAT ADI ALTINDA MASUM İNSANLARI KANDIRARAK, DİNİ ÇİRKİN SİYASETLERİNE VE HARAM
TİCARETLERİNE ALET EDEN, BAZI SAHTE ŞEYH HEMPALARININ, BEDİÜZZAMANIN ANADOLU HAREKATINI DESTEKLEMEDİĞİ YÖNÜNDEKİ
ASILSIZ İDDİALARINI ÇÜRÜTMEKTEDİR.
****
"Ben de onun hiddetine karşı dedim: 'Namaz
kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.' Dehşetli bir put kırdım."
Buradaki "pot kırma"yı kimisi "put kırmak"
şeklinde değerlendiriyor, nasıl anlayabiliriz?
"Pot kırmak" tabiri,
"zaman
ve mekan açısından söylenmemesi gereken bir sözü söylemek"
anlamına geliyor. Söylenen söz doğruda olsa bile, mekân ve zamanlama açısından
söylenmemesi gerekeni söylemek karşı tarafın bir yerlerini kırar.
Mustafa Kemal hem konumu hem de bulunulan mekân
(makam) açısından muktedir birisidir. Böyle bir adama karşı hiddetli ve
şiddetli bir şekilde karşılık vermek, idam sehpasına bir adım yaklaşmak
sayıldığı için, Üstad Hazretleri ciddi anlamda zaman ve mekânın şartlarını
zorlayarak pot kırmıştır, denilebilir.
Yani Üstad Hazretlerinin ifadelerindeki muhteva
doğru, söylenen söz haktır, ama zamanlama açısından "pot kırılmıştır"
denilebilir.
"Put"
diyenler açsından, aynı zamanda o şahsın nefis ve kibir putunu kırmıştır
denilebilir. Şayet üstad Hazretleri onun hiddetine karşı alttan alsa idi zillet
olacaktı; bu yüzden Üstad Hazretleri zahiren pot, hakikat noktasından put kırmıştır,
demek daha uygundur diye düşünüyoruz.
***
KONU İLE İLGİLİ MUHTELİF YAZI VE YAYINLAR:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder