25 Ocak 2021 Pazartesi

FAHREDDİN RAZI’NIN BİR BEYANININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

B.S.Nursi'nin Muhakemat adlı eserinde geçen, "Takarrur etmiş usuldendir: Akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur…" (Yani, Genel bir kural olarak; akıl ve nakil (ayet-hadis) çatıştıklarında akıl esas alınır, nakil tevil edilerek akla göre yorumlanır) ibaresi üzerinde etraflıca düşünülmesi gerekir..

Bakınız: Muhâkemat/Birinci Makale / Unsuru'l-Hakikat/Birinci Mukaddeme (erisale.com)

Bu sözün kaynağını bilmezdim. Müellif tarafından “genel kabul görmüş bir kural” olduğu ifade edildiğine göre, herhalde bu söz İslâm tarihi boyunca, İslâm aleminde geçerli bir kural olduğu gibi bir kanaate sahiptim..

Sonra aynı kuralın başka bir kitapta;¹

« … İslâm'da …“naklî ilim ile aklî ilim arasında zıtlık olur ise aklın icaplarını kabul ve nakli yorumlama gerektiği”ne göre bu nokta da körü körüne maziye bağlanmak istemekte bir isabet yoktu» şeklinde devrimleri savunma amacıyla kullanıldığını gördüm..

¹ "KARA DEFTER" Atatürk'ün Silah Arkadaşı İhsan Eryavuz Anlatıyor, Timaş Yayınları s. 24

***

Doğrusu, bu kuralın akla yatmayan/aklın kavrayamadığı bütün nakiller için geçerli olduğu hususunda tereddütlerim vardı..

Buna dair zamanla zihnimde bazı sorular oluşmuştu; Şayet bu kural her nakil-akıl çelişkisinde geçerli ise mucize ile ilgili nakillerin durumu ne olacaktı..

Öyle ya, mucize zaten aklı aciz bırakan hadiseler değil midir? Aklı aciz bırakan bir hadise akıl ile nasıl yorumlanabilir? Olacak iş değil..

Bu sorunun cevabının, müellif-i muhteremin Sözler adlı eserinde bulunduğunu gördüm.

Şöyle ki; Cennet bahsine dair 28. Söz’ün sonunda “… Bununla beraber, bu küçücük aklımızın terazisiyle o muazzam hakikatler tartılmaz.

İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez, 
Zira bu terazi o kadar sıkleti çekmez.”

Evet, Müellif, şair Ziya Paşa’nın meşhur beytiyle zihnimdeki soruya cevap veriyordu..

Bakınız: Sözler/Yirmi Sekizinci Söz/Sual (erisale.com)

Demek ki, her şey akılla ispat edilemez ve yorumlanamaz.. Çünkü akıl ancak fizik alemine dair hadiseleri idrak edebilir.. Fizik ötesi hadiselere aklın gücü yetmez, onlar kalbin ve ruhun ilgi alanına girer..

İnançla ilgili her meselenin aklen ispat edilebileceğini iddia edenlerin kulakları çınlasın.. Onlara, üstün zeka sahibi B.S. Nursî dahi “bu küçücük aklımızın terazisiyle o muazzam hakikatler tartılmaz.” diyor, derseniz boşuna..

Verecekleri cevap; "yanlış anlamışsın, onu başka şeyler için söylemiş, öyle demek istememiş, o her şeyi ispat etmiş, her meseleyi halletmiştir" gibi, gayr-ı ciddi tepkilerdir..  Konumuza dönersek..

Mevzubahis Kuralın Kaynağı: Araştırmam sonucu bu kuralın Büyük İslâm alimi Fahreddin Razı’ye ait olduğunu öğrendim. Daha doğrusu, ehl-i sünnet kelâmcıları tarafından geliştirilen bu kural, Fahreddin Razı ve onun yolunda gidenlerce genel bir hüküm haline getirilmiş..

Fahreddin Razı, Hicrî 6. Asırda (M.1149-1219) yaşamış.. Zamanındaki bütün din ve fen ilimleri ile meşgul olmuş, pek çok eser yazmış..

Bakınız: https://islamansiklopedisi.org.tr/fahreddin-er-razi

F.Razı'nın, Esâsü’t-taḳdîs” adlı eserinin üçüncü bölümünde; akıl ile naklin çelişmeyeceğini savunan ve müteşâbihatın te’viline karşı çıkan Selef’in (Hicri 300’den önceki alimler) görüş ve delilleri incelenmektedir..

Özetle; Akıl ile nakildeki zâhirî mânaların bazı hallerde çelişebileceğini prensip olarak kabul eden, bunun fiilen gerçekleşmesi durumunda da naklin akıl istikametinde yoruma tâbi tutulması gerektiğini ileri süren Râzî, Selef’in bu konuda takip ettiği katı “tevakkuf”¹ metodunu eleştirmiştir.

Bakınız/Kaynak: ESÂSÜ’t-TAKDÎS - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

¹ “Tevakkuf” meselesi için bakınız:

 TEVAKKUF - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

***

Peki bütün alimler bu kuralı geçerli kabul ediyor mu? Elbette hayır..

Meselâ İbni Teymiyye (1263-1328), “Akıl - Nakil Çatışması” adlı eserinde;

«Sarih nakil ile sarih aklın çatışmayacağını, aklın şeriatı anlamada büyük bir yerinin olduğunu fakat Hz. Ali'nin dediği gibi "Din, akıl ve re'y ile olsaydı mestlerin üstünü değil altını meshederdik" asıl olanın sahih nakil olduğunu, Resulullah'ın açıklamalarının tüm insanların açıklamalarından üstün olduğunu, insanların Usuli'd-din hakkında söylediği pek çok sözün Resulullah'ın getirdiği şeylere muhalif olduğunu, Usuli'd-Din'in bütün meselelerinin Kur'an'da ve sünnet'te tam olarak açıklandığını, aklî tezlerin farklılığının zihinlerin farklılığından kaynaklandığını, akıl ile naklin çatışması halinde sahih olan naklin alınması gerektiği delilleriyle açıklanmaktadır.»

Bakınız/Kaynaklar:  

1) “Akıl - Nakil Çatışması” -  İbn Teymiyye,  TEVHİD YAYINLARI

2) MUVÂFAKATÜ SAHÎHİ’l-MENKŪL - TDV İslâm Ansiklopedisi (islamansiklopedisi.org.tr)

3) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/308321 )

***

Netice-i Kelâm: Bediüzzaman Hz.lerinin eski dönem talebeleri, İşarat'ül İ'caz adlı eserinde ifade ettiğine göre son derece zeki idiler.. Hiç şüphesiz, aynı zamanda temel dini bilgilere de sahiptiler.. Elbette o insanlar bu tür metinlerin ne anlama geldiğini bilir, bu kuralları sınırları dahilinde kullanabilirlerdi..

Ancak günümüzde, yeterli temel dini eğitim almamış, Osmanlıca bilmeyen, okuduğunu anlamaktan aciz/Türkçesi kıt ama en kötüsü de bu durumunun farkında olmayan ve kendini alim sanan kişilerin eline bu tür ilmî metinleri verirseniz; yapacağı iş, yukarıda sözünü ettiğimiz, devrimleri savunmaya alet eden kişi gibi kendi aklına göre çok yanlış yönlere çekebilir.. 

O sebeple, buna benzer ilmî metinlerin mutlaka ehil kişilerce şerh edilerek yayımlanması gerekir diye düşünürüm..