Namazdan
sonra cami önündeki meydanda, bir grup tarafından düzenlenen, İsrail’in
Filistin saldırısını telin gösterisi vardı..
Erkeklerden
oluşan bir topluluk ve geri planda onların yarısı kadar kadın destekleyici.
Çoğunlukla
siyah, tek tük yeşil renkli kelime-i tevhit bayrakları ve birkaç Filistin
bayrağı..
Elinde
megafonlu bir kişi topluma hitap ediyor.. Arka planda 8-10 kadar polis memuru..
Buraya
kadar her şey normal.. Normal olmayan bir şey var; ortada bir tek Türk bayrağı
bulunmaması..
Öyle
ki, kenarda birkaç bayrak satıcısının ellerinde de sadece Filistin bayrağı
var.. Demek ki onlar da biliyor, Türk bayrağının alıcısı olmayacağını..
İster
istemez akıldan geçiyor; acaba bu adamlar İŞİD sempatizanları mıdır? Görüntü o.. Gerçeği Allah bilir..
Elbette
demokratik bir ülkede, kanun dairesinde, isteyen istediği gösteriyi yapabilir. Ve lȃkin Türkiye sıradan bir ülke
değil..
Her
karış toprağı şehit kanları ile yoğrulmuş, sayısız medeniyetlerin gelip geçtiği
bir yer burası..
Nitekim
miting yapılan meydanın hemen yanında eski Roma İmparatorluğundan kalma Ogüst
Tapınağının ayakta kalabilen bölümü, asırlara meydan okurcasına heybetle duruyor..
Hacı Bayram camii, hemen onun yanında,
kalıntıları üzerine inşa edilmiş.. Tarihi
tapınak harabeleri ile cami arasında Hacı Bayram Veli mütevazi türbesinde,
manevi varlığını sürdürüyor.. Başkentin bir numaralı ziyaretgȃhı..
Bu
ortamda, Türk bayrağının olmaması bir ihmalden çok, bilinçli olarak bayrak
karşıtlığını gösteriyor.. Ellerindeki tevhit bayrakları da son derece kalitesiz
bir bez üzerine derme çatma bir yazıdan ibaret.. Görünürde baş tacı ettikleri
sembollere de saygı eksikliği var..
Ne
diyelim Allah akıl fikir versin.. Memleket evlatlarına da uyanıklık.. Bu vatana
düşman olanların sadece Hıristiyanlar olduğu sanılır.. Oysa İslȃm görünümlü olanlar daha az değil..
Bu
noktada, Sultan Hamit’i rahmet ve minnetle anmadan geçmek vefasızlık olur..
Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Siyonistlere hayır dediği için tahtı
devrildi, ömür boyu göz hapsinde tutuldu..
Üstelik
onu deviren İttihatçıları bu millete güya hürriyetçi, meşrutiyetçi diye de
yutturdular..
Sonra ne oldu? İttihatçılar, meşrutiyet perdesi altında uyguladıkları
tek partili baskı rejimi ile Sultanın istibdatını mumla arattılar.. Koskoca
imparatorluğun yıkılışını hızlandırarak, beş- on yılda bitirip, soluğu Almanya’da
aldılar..
Yukarıda
dediğimiz gibi Türkiye sıradan bir ülke değil, hele de Filistin meselesinde hiç
değil.. Türkiye Cumhuriyeti bunu idrak edebilseydi, İsrail’i katiyen tanımaz ve
devlet olarak kabul etmezdi.. Nerede öyle bir şuur.. Tersine ilk tanıyan
ülkelerden biri oldu.
Evet,
Türkiye, 24 Mart 1949’da İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. (Tüm ülkeler sıralamasında 38.)
Gelinen
noktada, mevcut iktidar, canı yanan fakat hasmına gücü yetmeyen çocuklar gibi
arada bir horozlansa da aldırış eden olmuyor..
Davos'ta İsrail Liderine, “one minute!” çeken
Erdoğan’a karşılık Arapların tavrı açıktır: “Arap olmayanlar Filistin'e
karışmasın!" Evet, Arap Birliğinin bu tavrı kesindir ve Türkiye’nin eski
Osmanlı coğrafyasıyla ilgilenmesinden ciddi rahatsızlık duydukları bellidir.
Gerçek
olan şu ki; Türk devletinin İsrail’e karşı kesin tavrı ve Türk kamuoyundaki
İsrail barbarlığına duyulan tepkinin; ne Arap devletlerinde ve ne de Arap
kamuoyunda karşılığı yoktur.
Arap halkları kuşkusuz İsrail’e tepkilidir ama
demokratik olmayan ülkelerde halkın tavrının pratikte bir geçerliliği
bulunmamaktadır. Mısır’da seçilmiş iktidarı deviren zorba yönetime Körfez
ülkeleri 10 milyar doların üzerinde yardımda bulunabilmişlerdir.
Aynı Mısır,
Gazze’ye ambargo uygulamakta israil’le adeta yarışmaktadır. Zavallı Filistin
halkı bir yandan İsrail’in diğer yandan Mısır’ın baskısı altında ezilmektedir.
Açıkçası
Arap siyasetçilerin İsrail’e bakış açısı, Türk siyasetçilerinki ile örtüşmüyor.
Bir anlamda, Araplara göre Türklerin tavrı; hariçten gazel okumak, işlerine burnunu
sokmak gibi değerlendiriliyor.
Nitekim,
Davos’da Erdoğan’ın tepkisi ile karşılaşan İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres,
29 Arap ve İslȃm ülkesi Dışişleri Bakanlarının katıldığı, Abu Dabi’de
düzenlenen Körfez Güvenlik Konferansı'na, telekonferans sistemi ile katılıp, bir konuşma
yapmış ve konuşmacıların tamamı tarafından alkışlanmıştı. İşin garip yanı
Türkiye bu konferansa davet edilmemişti.
Diyeceğim
odur ki: Türkiye, hamaset politikalarından vazgeçip, ayağı yere değen gerçekçi
politikalar takip etmeli, kamuoyunu boş yere heyecana getirici içe dönük propagandalardan
kaçınmalı, basın da halkı doğru bilgilendirmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder