10 Kasım 2014 Pazartesi

FİLİSTİN MESELESİ


Cuma günü yolumuz Hacı Bayram’a düştü..

Namazdan sonra cami önündeki meydanda, bir grup tarafından düzenlenen, İsrail’in Filistin saldırısını telin gösterisi vardı..
Erkeklerden oluşan bir topluluk ve geri planda onların yarısı kadar kadın destekleyici.
Çoğunlukla siyah, tek tük yeşil renkli kelime-i tevhit bayrakları ve birkaç Filistin bayrağı..
Elinde megafonlu bir kişi topluma hitap ediyor.. Arka planda 8-10 kadar  polis memuru..

Buraya kadar her şey normal.. Normal olmayan bir şey var; ortada bir tek Türk bayrağı bulunmaması..
Öyle ki, kenarda birkaç bayrak satıcısının ellerinde de sadece Filistin bayrağı var.. Demek ki onlar da biliyor, Türk bayrağının alıcısı olmayacağını..

İster istemez akıldan geçiyor; acaba bu adamlar İŞİD sempatizanları mıdır? Görüntü o.. Gerçeği Allah bilir..

Elbette demokratik bir ülkede, kanun dairesinde, isteyen istediği gösteriyi yapabilir.  Ve lȃkin Türkiye sıradan bir ülke değil..
Her karış toprağı şehit kanları ile yoğrulmuş, sayısız medeniyetlerin gelip geçtiği bir yer burası..

Nitekim miting yapılan meydanın hemen yanında eski Roma İmparatorluğundan kalma Ogüst Tapınağının ayakta kalabilen bölümü, asırlara meydan okurcasına heybetle duruyor..

Hacı Bayram camii, hemen onun yanında, kalıntıları üzerine inşa edilmiş.. Tarihi tapınak harabeleri ile cami arasında Hacı Bayram Veli mütevazi türbesinde, manevi varlığını sürdürüyor.. Başkentin bir numaralı ziyaretgȃhı..

Bu ortamda, Türk bayrağının olmaması bir ihmalden çok, bilinçli olarak bayrak karşıtlığını gösteriyor.. Ellerindeki tevhit bayrakları da son derece kalitesiz bir bez üzerine derme çatma bir yazıdan ibaret.. Görünürde baş tacı ettikleri sembollere de saygı eksikliği var..
Ne diyelim Allah akıl fikir versin.. Memleket evlatlarına da uyanıklık.. Bu vatana düşman olanların sadece Hıristiyanlar olduğu sanılır..   Oysa İslȃm görünümlü olanlar daha az değil..

Bu noktada, Sultan Hamit’i rahmet ve minnetle anmadan geçmek vefasızlık olur.. Filistin topraklarına yerleşmek isteyen Siyonistlere hayır dediği için tahtı devrildi, ömür boyu göz hapsinde tutuldu..

Üstelik onu deviren İttihatçıları bu millete güya hürriyetçi, meşrutiyetçi diye de yutturdular.. 
Sonra ne oldu? İttihatçılar, meşrutiyet perdesi altında uyguladıkları tek partili baskı rejimi ile Sultanın istibdatını mumla arattılar.. Koskoca imparatorluğun yıkılışını hızlandırarak, beş- on yılda bitirip, soluğu Almanya’da aldılar..

Yukarıda dediğimiz gibi Türkiye sıradan bir ülke değil, hele de Filistin meselesinde hiç değil.. Türkiye Cumhuriyeti bunu idrak edebilseydi, İsrail’i katiyen tanımaz ve devlet olarak kabul etmezdi.. Nerede öyle bir şuur.. Tersine ilk tanıyan ülkelerden biri oldu.
Evet, Türkiye, 24 Mart 1949’da İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olmuştur. (Tüm ülkeler sıralamasında 38.)
Gelinen noktada, mevcut iktidar, canı yanan fakat hasmına gücü yetmeyen çocuklar gibi arada bir horozlansa da aldırış eden olmuyor..

Davos'ta İsrail Liderine, “one minute!” çeken Erdoğan’a karşılık Arapların tavrı açıktır: “Arap olmayanlar Filistin'e karışmasın!" Evet, Arap Birliğinin bu tavrı kesindir ve Türkiye’nin eski Osmanlı coğrafyasıyla ilgilenmesinden ciddi rahatsızlık duydukları bellidir.
Gerçek olan şu ki; Türk devletinin İsrail’e karşı kesin tavrı ve Türk kamuoyundaki İsrail barbarlığına duyulan tepkinin; ne Arap devletlerinde ve ne de Arap kamuoyunda karşılığı yoktur. 

Arap halkları kuşkusuz İsrail’e tepkilidir ama demokratik olmayan ülkelerde halkın tavrının pratikte bir geçerliliği bulunmamaktadır. Mısır’da seçilmiş iktidarı deviren zorba yönetime Körfez ülkeleri 10 milyar doların üzerinde yardımda bulunabilmişlerdir.
Aynı Mısır, Gazze’ye ambargo uygulamakta israil’le adeta yarışmaktadır. Zavallı Filistin halkı bir yandan İsrail’in diğer yandan Mısır’ın baskısı altında ezilmektedir.

Açıkçası Arap siyasetçilerin İsrail’e bakış açısı, Türk siyasetçilerinki ile örtüşmüyor. Bir anlamda, Araplara göre Türklerin tavrı; hariçten gazel okumak, işlerine burnunu sokmak gibi değerlendiriliyor.

Nitekim, Davos’da Erdoğan’ın tepkisi ile karşılaşan İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres, 29 Arap ve İslȃm ülkesi Dışişleri Bakanlarının katıldığı, Abu Dabi’de düzenlenen Körfez Güvenlik Konferansı'na, telekonferans sistemi ile katılıp, bir konuşma yapmış ve konuşmacıların tamamı tarafından alkışlanmıştı. İşin garip yanı Türkiye bu konferansa davet edilmemişti. 


Diyeceğim odur ki: Türkiye, hamaset politikalarından vazgeçip, ayağı yere değen gerçekçi politikalar takip etmeli, kamuoyunu boş yere heyecana getirici içe dönük propagandalardan kaçınmalı, basın da halkı doğru bilgilendirmelidir.
Aksi takdirde, İslam ülkelerine dair politikamızın sonu, sürekli hüsran olmaktan kurtulamaz.. 

Hiç yorum yok: